ER-RAHMAN:Dünyada,iyi-kötü,zengin-fakir,küçük-büyük,mümin-kafir ayırt etmeden bütün mahlukata muhtaç oldukları rızkı veren,himayesi altına alıp besleyip büyüten demektir.
Ebced Değeri ve Zikir saati:
Ebced değeri (298),zikir saati güneş,günü pazardır.
وَإِلَهُكُمْ
إِلَهٌ وَاحِدٌ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Ve ilâhüküm ilâhün vâhid, lâ ilâhe illâ
hüver-rahmânür-rahîm.
“İlâhınız bir tek ALLAH’tır.
O’ndan başka ilâh yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir.” (Bakara Suresi 163)
ALLAH(cc) Rahman ve Rahim
ism-i şeriflerini besmelede bir araya toplamıştır. Zat-ı Akdes’in sonsuz
sıfatlarını bir araya toplayan lâfza-i celal ile başlayan ve başlara taç olan
her hayrın başı bismillâh Er-rahman ve Er-rahim isimleri ile devam etmiştir.
Lâfza-i celal ile içimizi titreten Halık-ı Rahmanımız ardından rahmet
sıfatından türetilmiş Rahman ve Rahim isimleriyle içimize su serpmiştir ve biz
kullarını sevindirmiştir. Rabbimizin Kur’ân-ı Kerîm’deki eğitim metodu budur.
Önce uyarır daha sonra sevindirir. Hiçbir zaman önce sevindirip sonra
korkutmamıştır. Rahmetini gazabına, cemalini celâline her daim üstün kılmıştır.
Celâl silsilesinin ardından cemal silsilesinin gelmesi de Yüce Mevlâ’mızın rahmetinin
bir nişanı hükmündedir.
“Rahmetim gazabımı
geçmiştir.” (Kutsi Hadis)
Kur’ân-ı Mucizül Beyan
Fatiha Suresi ile; Fatiha Suresi de Besmele ile başlar. Besmele ise ALLAH’ın
isimleri ile başlamamız gerektiğini bize öğretir. Yani bu demektir ki; Zat-ı
Akdes’in ALLAH, Rahman ve Rahim isimlerini iyi anlarsak besmeleyi daha iyi anlarız.
Besmeleyi iyi anlarsak, Fatiha Suresini daha iyi anlarız. Fatiha Suresini iyi
anlarsak Kur’an-ı Kerim’i anlamak için bir kapı aralarız. Rabbimizi daha iyi
tanırız. Âlimler Kur’ân-ı Kerîm’in anahtarının Fatiha Suresi olduğunu, Fatiha
Suresinin anahtarının ise besmele olduğunu dile getirmişlerdir. Besmele ve
Fatiha Suresi’nde ALLAH, Rahman ve Rahîm isimlerinin ard arda geldiği açıkça
belirtilmiştir. Fatiha Suresi’nde besmelenin ardından, “Âlemlerin Rabbine
hamdolsun” diyerek başlayan Yüce Mevlâ O Rahman ve Rahîmdir diye devam
etmiştir. Rahman ve Rahim isimlerinin hamda bağlanmasındaki hikmet de;
Rabbimizin rahmetinin karşılığında O’na yapmamız gerekeni bize bildirir.
İbadetin en küçük lâhzası hükmünde olan hamd Rahman-ı Rahim’e karşı yapmamız
gereken şükrün dillendirilmesidir. İbadetin özüdür. Rahmetinin ve cömertliğinin
karşısında Rabbimiz bizden üç şey ister. Nimetleri ve lütufları veren Halık-ı
Rahman’ı zikretmek, fikretmek ve
şükretmek. Biz de Lâfza-i Celal’in ardından Er-rahman ve Er-rahim isimlerinin
rahmet ummanında kulaç atacağız. Nasibimiz kaç kulaç olur bilinmez. Sadece
kulaçlarımızın kıyıya ulaşmamız için yeterli olmayacak kadar derin sularda
bocaladığımızın farkındayız. Kıyıyı görmeye gücümüz olmasa da yolunda ölürüz.
Rahman ve Rahim isimlerinin içerdiği anlamı daha iyi anlayabilmemiz sebebiyle
bu iki ismi şerifi birlikte irdeleyeceğiz. O kadar iç içe geçmiş ki, birini
anlayabilmemiz için diğerini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer ALLAH’ın sonsuz
ve sınırsız rahmetini daha net ve berrak anlamak istiyorsak bu isimleri iyi
bilmeliyiz.
Tüm âlem-i cihanda ne varsa
insanda cem olunmuş yani toplanmıştır. Kâinatta ne mevcutsa insan vücudunda da
mutlaka vardır. Su, toprak, demir, altın, gümüş, nikel ve benzeri maddeler
insanda bulunur. Derler ki insan âlemin küçük bir minyatürüdür. İnsan küçük bir
âlemdir, âlem ise büyük bir insan. Aynen bunun gibi ALLAH’ın isimleri de insan
ruhunda toplanmıştır. Az veya çok bütün isimlerin tecellisi insanda görünür.
Eğer insan bu isimlerin hakkını verir ve kendini geliştirirse o güzel esmalar
onun ruhunda Rahman-ı Rahim’e açılan pencereler hükmünü alır. Bu esmalardan
Rahman esması insanda eserini en kolay göreceğimiz isimlerden biridir. ALLAH’ın
rahman isminin getirdiği şefkati ve merhameti en güzel anneler gösterirler.
ALLAH’ın rahmetini
anlatırken Efendimiz şöyle buyurmuşlardır; “ALLAH rahmetini 100 parçaya ayırdı.
99 parçasını kendi yanında tuttu.1 parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir
parça sebebi ile yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu bir hayvan
bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır.” (Buhari Edep
/Müslim Tevbe/17)
Yine bir başka hadis-i
şerifte; “ALLAH’ın 100 rahmeti vardır. Bunların yalnızca bir tanesini dünyadaki
herkese vermiş, 99’unu da ahrete bırakmıştır. Kullarına ahrette bunlarla
rahmette bulunacaktır.”
Rahmet meleklerinden tutun
da, rahmet olarak nitelendirilen yağmura kadar kâinattaki bütün mevcudat ve
mahlûkat Rabbimizin rahmetinin bir tecellisidir. Bizleri sırat-ı müstakime
ulaştırmak için gönderilen iki cihan güneşi peygamberimiz Hz. Muhammed
Mustafa(as) ve O’na gönderilen Kur’an-ı Hâkim Yüce Mevla’nın rahmetinin birer
tezahürüdür.
Bu hadis-i şerif bizlere
Rahman-ı Rahîm’in tüm merhametinin sadece %1’inin gelmiş geçmiş ve gelecekte
dünyadaki tüm mevcudata indiğini anlatırken; anne kalbindeki şefkatin ALLAH’ın
rahmetinin karşılığındaki acizliği içimizi rahatlatır.
Biz bu hadis-i şerif
sayesinde; ALLAH’ın rahmetinin % 99’unu ahrete bırakmasıyla ikinci yaratılışa
yani haşre ve ahrete ne kadar ehemmiyet vermemiz gerektiğinin farkına varırız.
Kelime anlamı olarak Rahman
ism-i şerifi; gelmiş geçmiş ve gelecek, yarattığı bütün mevcudat ve mahlûkata
merhamet eden, onların rızıklarını her daim düşünen ve verendir. Hayata dair
lâzım ve lâyık ne varsa bağışlayandır. Rahmaniyyet; tüm yaratılmışlar hakkında
hayır ve iyilikler dileyen, iyi kötü ayrımı yapmadan tüm âlemi cihana sonsuz
bir merhamet sunan, koruyan gözeten hayır ve rahmetler sunan bir zatı ifade
eder. Öyle büyük bir rahmet sahibidir ki; acıları, afetleri, dertleri, sıkıntıları,
belâları giderir. Yerine güzellikler sunar. Besleyip büyütür, ödüllendirir,
suçluları affeder.
Suresi Rahman adını
almıştır. Bu sure ile Halık-ı Rahman’ın bizlere verdiği nimetler anlatılmış ve
ardından belirli aralıklarla sorulmuştur; “Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve
kudretini inkâr edebilirsiniz?” (Rahman Suresi 13)
Rahman ismi cemidir. Bütün
isimleri kendinde toplar. Meselâ Rahman Rezzak’tır, Naim’dir, Melik’tir,
Halik’tır, Musavvir’dir ,Vehhab’dır, Fettah’tır, Semi’dir, Basir’dir,
Lâtif’tir, Habir’dir.
Rahim İsm-i Şerifinin kelime
anlamı ise şöyledir; çok merhamet eden, büyük nimetler veren, esirgeyip
bağışlayan, sonsuz rahmet sahibi olan, verdiği nimetleri iyi kullananlara daha
büyük ve ebedî nimetler sunan. Cüz-i iradesini doğru kullanan kullarına
hidayet, iman ve ibadet saadetini kazandıran. İkinci yaratılışta; ahret
hayatında yalnız mü’min ve bahtiyar kullarına ihsan ve ikramda bulunan zatı
ifade eder. İman nurunun verilmesi ise Rahimiyyetin tecellisidir. Risale-i Nur
Külliyatı’nda şefkatin Rahîm ismine tecelli ettiği yazılmaktadır.
Rahim ismi Kur’ân-ı Kerim’de
115 defa geçmektedir. Sadece Tevbe Suresi 128. Ayeti kerimesinde Rahîm ism-i
Efendimizin sıfatı olarak verilmiştir.
Rahman ve Rahim İsimleri
Arasındaki Farklar:
˜Rahman ismi dünyaya bakar,
Rahim ismi ise ahrete bakar. Rahman ismi ezele, Rahîm ismi ebede bakar.
Dünyadaki bütün güzellikler Rahmaniyyeti, ahirette kavuşacağımız ebedi saadet
de Rahimiyyeti ifade eder. Derler ki büyüklerimiz; ALLAH dünyanın Rahman’ı,
ahretin Rahimidir.
˜Rahman ismi birinci
yaratılışa, Rahim ismi ise ikinci yaratılışa bakar.
˜Rahman ismi Rezzak’a; Rahim
ismi de Kur’an-ı Kerim’de Gaffar ismi ile birlikte geçtiği için Gaffar’a bakar.
Böylece diyebiliriz ki en büyük merhamet mağfirettir, bağışlanmaktır. En büyük
saadette iman nurudur.
˜Rahman ismi kayıtsız
koşulsuz bir rahmeti ifade eder. İrade beklenmez. İyilere de kötülere de tüm
yarattığı mahlûkata ayırmadan merhamet eden, Rahim ismi ise koşullu bir
rahmetin tecellisidir. İnsanın cüz-i iradesi sonucunda sadece kendisine iman
edenleri, hizmet edenleri, ibadet edenleri, hayır ve hasenat işleyenleri
kısacası sırat-ı müstakim yolcularını güzel ve doğru davranışların ödülü olarak
Cennette sonsuz rahmetle karşılayacağını anlatır. Cennette cemaliyle müjdeler.
“ALLAH müminlere karşı çok
merhametlidir.” (Ahzab Suresi 43)
Rahim ismi bize ahiret için
çalışmamız gerektiğini öğretir.
˜Rahman ismi Cenab-ı Hakkın
zatî ismidir. Kullarından hiç birisine verilmez. Rahim ismi kullarına
verilebilir.
˜Rahman ismi nefislere,
Rahim ismi kalplere hitap eder. Rahman ismi insanın nefsanî isteklerini
karşılarken, Rahim ismi de kalplerimize iman nurunu ve hidayeti nakşeder. Yani
Rahman maddî ve cismanî ihtiyaçlarımıza, Rahim ismi ise manevî, kalbi ve de
ruhi ihtiyaçlarımıza cevap veriyor.
˜Rahman ismi sınırsız ve
sonsuz bir rahmet kaynağını ifade ederken, Rahim ismi hususi bir rahmete işaret
ediyor.
Bütün insanlar çalışmaları
karşılığında yeryüzünde bire on, yirmi, otuz kazanırlarken ahirette ALLAH bir
hasenata yüzlerle binlerle sevap vermekte.
Bakara Suresi 249’da bir
sadakaya 700 kat sevap vereceğini belirtiyor. Bu ALLAH’ın Rahim ismindeki
rahmetin büyüklüğünün bir nişanıdır.
Sayısız nimetler, rızıklar
ve lütuflar veren; imanlı imansız tüm yarattıklarının rızıklarını teker teker
düşünen ve hesapsız ileten, şu küre-i arz sofrasında hayvanlar, bitkiler ve
insanlar için sayısız güzellikler hazırlayan Rabbimiz her şeyi düşünmüş. Bütün
rızıklar mütemadiyen; gün be gün veriliyor. O varlık neredeyse rızkını orada
buluyor. Bir gün dahi unutulmuyor. Her daim düşünülüyor. Bununla birlikte
beslenmeleri için gerekli organlar ve teçhizat kendilerine verilmiş. Meselâ
hayvanları ele alırsak onların bünyeleri için ne gerekliyse ayaklarına gelen
rızıklarda onlarla eşdeğer. Sürünerek gezen yılanların rızkını gönderen
Mevlâ’m, zürafaları da düşünmüş ve ağaçların tepelerinde yapraklar yaratmış. Ya
küçücük böcekler nasıl da rahat besleniyorlar. Minicik kurtçuklar; tüm
zayıflıklarına ve acizliklerine rağmen nasıl da kolay rızıklandırılıyor ve
meyvelerin en güzel yerlerini yiyiyorlar. Peki ya toprağa bağlı bitkiler? Onlar
daha da güçsüz. Fakat her şey ayaklarına gelmiş. Yaşamaları için kıpırdamaları
bile gerekmiyor. Güneş onlar için ab-ı hayat sunarken, köklerinin bağlı olduğu
toprak içindeki mineralleriyle yaşam saçıyor. Sıcaktan bunaldıklarında ise
pamuk misali bulutlar su katreleriyle hayat sunuyorlar. Zahmetsizce
besleniyorlar. Hattâ öyle narin ve nazenin yaprakları da var ki; ciğerleri
hükmünde nefes alıp vererek havayı teneffüs ediyorlar. Tüm bunlar tek başına olabilir
mi, böyle bir düzen kendi başına hüküm sürebilir mi? Elbette ki hayır onları
besleyen bir Halık-ı Rahman bir Rezzak-ı Kerîm var.
Denizdeki balıkların
rızıkları zahmetsizce ayaklarına gelirken, bitkiler ve ağaçlar tüm
yaratılmışlar için ayaklarımıza serilmiştir. Üstadın deyimiyle zemin bir sofra
gibi süslenmiştir önümüzde. Karanlık denizlerin dibindeki, toprağın
derinliklerindeki gözle görünmez canlıları bile doyuran, onların layık
oldukları rızıkları mütemadiyen veren bir Halık-ı Rahman var. Bu açıdan baktığımızda
Rahman ismi şerifi Naim ismine bakar. Rahman isminin tecellisi tüm mevcudatı
kapsar. Hiçbir nefis bu ismin dışında kalmamıştır. Her bir nefsin ihtiyacı olan
ne ise Rahman-ı Naim tarafından mütemadiyen ummadıkları yerlerden karşılanır.
Herkese her zaman şefkat gösterendir. Her canlı Rahman isminin rahmetinden
tıpkı tüm çiçeklerin aynı anda güneşten faydalanması gibi yararlanır.
“Yeryüzünde rızkı ALLAH’a
ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O onların karar kıldıkları yerleri de emaneten
durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptır.” (Hud Suresi 6)
Kayanın ortasındaki
kurtçuğun ağzına yem koyan Rezzak-ı Rahîm’in yeryüzündeki halifesi, en kıymetli
ve şerefli misafiri olan biz insanlara sunduğu lütuf ve nimetler ise saymakla
tükenmez. Tabiî ki görebilenler için…
Âlem-i Cihanda iki büyük
kitap vardır derler. İlki Kur’ân-ı Mucizul Beyan ikincisi ise Kâinat kitabıdır.
Görmesini bilenler için baktığımız her şey ALLAH’ı hatırlatır. Kâinat kitabı
bize ALLAH’ı anlatan sayısız mesajlarla doludur.
Başımızı yukarıya kaldırıp
gökyüzüne baktığımızda ahenkle idare edilen gezegenleri, yıldızları, ayı ve
güneşi görürsünüz. Haşir meydanının etrafında 2500 yıllık bir zamanı 1 yıl gibi
kısa bir sürede tamamlayan dünya ve uydusu aya baktığımızda öyle bir kemalât
görürüz ki¸ milim şaşmadan yollarında ilerlerler ve asla çarpışmazlar.
Kendileriyle çarpışmadıkları gibi diğer yıldız ve gezegenlerin hudutlarına da
ilişmezler. Her şeyin bir düzeni ve dengesi vardır. Üstad der ki; Âlemde her
şeyin bir kemalât noktası ve meyli vardır. Varlık âleminde her şey o kemal
noktasına doğru mükemmel bir şekilde hareket etmektedir. Bu terbiyeyi veren ve
yetiştirenin de Rabbimiz olduğuna dikkat çekerken Rab ismini de böylece
açıklar; yetiştiren terbiye eden.
Öyle mükemmel bir dengedir
ki bu; aklı olan herkes bir yaratıcının varlığına şehadet eder. Bilir ki
mutlaka kudretli bir yaratıcı tarafından yapılmıştır.
Yeryüzüne doğru indiğimizde
dimdik duran dağları görürsünüz. İçlerinde bizler için tatlı şifalı su
kaynaklarını, bitkileri, çeşitli mineral, mücevher ve madenleri saklamaktalar.
Elbette bunlar tek başlarına orada olamaz.
Okyanus ve denizlere
gelince; büyük bir hızla dönen dünyada asla taşmazlar. Acı tatlı sular dahi
birbirine karışmaz. Hiçbir deniz diğerinin hakkını gasp etmeden varlığını
sürdürmekte. İçindeki tüm canlılar ihtiyaç duydukları rızıkları suyun içinde
bulabilmekte. Anlarsınız ki; onlara bu düzeni ve gücü veren, denizlerin
üzerinde gemileri yürüten bir Rahman-ı Lâtif olmalı. Gemileri suyun üzerinde
tutacak zekâyı insanoğluna verecek bir Halık-ı Rahman olmalı.
Bakarsınız ki tüm yeryüzü
bir davet sofrası gibi serpilmiş. Çeşitli güzellikler ve nimetlerle bezenmiş.
Hayvanlar ve insanlar için bu rızıkları veren biri olmalı. Bir de tükenmiyor,
ağaçlar devamlı meyveler veriyor. Her bahar yeryüzü tekrar şenleniyor. Bir de
her mevsim farklı meyve ve sebzelerin bizi beklemesi ise son derece gizemli.
Öyle bir lezzet ki tek değil çeşitli, öyle bir cömertlik ki, her daim tazedir.
Her bir bitki aynı topraktan, aynı güneşle aydınlanmış, aynı su ile sulanmış fakat
her meyvenin lezzeti ayrıdır. Rezzak-ı Rahman her şeyi özenmiş de yaratmış. Bu
güzellikler her faniye pay edilmiş. Herkese yetecek miktarda nimet rızık
ayrılmış. İkram eden Rahman-ı Kerîm her kulunu düşünmüş ve sofrasında onlara da
yer açmış.
Bütün nimetler ikram edeni
ispat eder ve zikrederken her nimetin üzerinde ikram edilenin isminin yazılması
da bir o kadar düşündürücü.Kullarını sevindiren yüce ALLAH; verdiği nimetler
karşılığında şükredenleri, hamd edenleri, zikredenleri, o nimeti yaratanı fikredenleri
Rahimiyetiyle ebediyen tenvir edecek, nurlandıracak.
İnsan bu yolun en kıdemli
yolcusudur. Rahman-ı Rahîm’in yeryüzündeki tek halifesi ve isimlerinin küçük
bir nüshasıdır. İnsanın ruhundaki iman nuru ise ALLAH’ın Rahîm isminin
tecellisidir. ALLAH azze ve celle insanoğluna kulluk vazifesini vermiş ve
kulluğa nail olabilmeleri için de gözlerinin önüne kâinat kitabını açmıştır.
Onu sayısız nimetlerle donatmıştır. Cenab-ı Hak kendini tanıtmak için tüm
güzellikleri gözlerimizin önüne sermiş ve sonra da kararı insanın cüzi
iradesine bırakmıştır. Bizler aciz biçaresiz değiliz. Akıl ve fikir sahibi
kişileriz. O sebeptendir ki bize düşen; Rabbimizin Rahman isminin tecellilerini
görmeye ve tanımaya çalışmak, imanımızı hakiki imana çevirmektir. Bütün bu
nimetleri bize veren Rabbimizi ibadetin en küçük nüshası hükmünde olan hamd ile
anmalıyız. Eğer şükretmez ve fikretmezsek o akılsız hayvanlardan ne farkımız
kalır?
Rahmaniyette kula düşen
görev; ALLAH’ın rahmetinin tecellilerini
kendi üzerinde göstermektir. Yardım elini tüm yardıma ihtiyacı olanlara,
muhtaçlara ve acizlere uzatmaktır. Fakir fukara, güçsüz, yardıma muhtaç kim
varsa elinden tutmalı lâyık olduğu yardımı ALLAH’ın bize verdikleri nispetinde;
imkânları dâhilinde yapmalıdır. Kul olmanın bir göstergesi de budur. ALLAH rızası için ALLAH’ın kullarına yardım etmektir.
“Ey iman edenler! Size
verdiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve ALLAH’a şükredin! Eğer
yalnız O’na kulluk ediyorsanız.” (Bakara Suresi 172)
Yerken bizim için onları
yaratanı düşünmek, onları yiyebilmemiz için bize dilimizi, dişlerimizi,
sindirim sistemini, midemizi var edeni fikretmek gerekir. Yediklerimizi
ALLAH’ın adıyla, ALLAH’ın izni ile yemek bizi şereflendirecektir. Böylece hem
rızkımız bereketlenecek, ahirette huzur gelecektir. Rahman ve Rahim isimlerinin
kapıları önümüzde açılacaktır
ALLAH azze ve celle Subutî
Sıfatları; Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi’, Basir, Kelam, Tekvin ile her daim
insanların yardımına koşandır. Allah Semi’dir, Basir’dir, Âlim’dir. Görür,
işitir ve bilir. Kim aç, kim neye muhtaç bilir.
“Tefekkür gibi ibadet
(nafile) yoktur.” (Hadis-i Şerif)
İnsan düşündükçe önündeki
kilitli kapılar açılacak yakin gerçekleşecektir. İlimden kalbe, nefisten ruha,
ruhtan sıra geçilecektir. Düşünen insan, daha iyi görür, daha iyi gören daha
güzel inanır, imanını güçlendiren ise tüm hareketlerini kontrol eder ve ALLAH rızasının gayrisinden yüzünü çevirir. İşte o andan sonra Rahîm ismi ile
hasbıhal başlar.
Er-rahman ve Er-rahîm
isimlerini güzel anlayabilmek için çaba sarf eden insan bir hikmet güneşi,
saadet aşığı haline gelir. Kâinatta bir tefekkür yolculuğuna çıkar. Dünyaya ve
olaylara bakış açısı değişirken, yaptığı her hareketin farkına varır.
Rahimiyyette insana düşen
görev şudur ki; doğru yoldan sapan insanları hidayet güneşi ile aydınlatmak,
onların sırat-ı müstakime; cennete giden yola ulaşabilmeleri için kalben dua
ile desteklerken ilmen bilgilendirmeli, hareketlerimiz ile örnek olmalıyız. Biz
hidayet veremeyiz. Hidayeti ancak ve ancak ALLAH (cc) nasip eder. Bizler sadece
destek olup, yaptığımız ibadetin bize verdiği güzellikleri gösterebiliriz.
Gerisi kişilerin cüzi iradesine ve ALLAH’ın rahmetine bağlıdır.
Çevresindekilere maddî ve
cismanî yardım eden insan Rahman isminden, sırat-ı müstakime ulaşmaları için
uğraşan insan Rahîm isminden feyiz almış demektir.
Feridüddin Attar
Mantıku’t-Tayr’ında Hırsızın Ekmeği adıyla bir hikâye anlatır:
Bir eşkıya adamın birini
zorla kaçırır ve kafasını uçuracaktır. Sandalyeye bağlar ve kılıcını almak için
çıkar. Geldiğinde adam ekmek yemektedir. Sinirle o ekmeği kimin verdiğini
sorar. Adam eşkıyaya eşinin verdiğini söyler. Ekmeğin kendi ekmeği olduğunu
anlayan eşkıya birden kılıcını bırakır ve der ki;
Artık senin canın bana haram
oldu, sana zarar veremem, der.
Rahman-ı Kerîm’im, Gaffar-ı
Rahîm’im…. Merhametten yoksun görünen bir eşkıya evindeki ekmeği yediği için
adama zarar vermiyor, ilişmiyor. Biz kulların ki dünyaya geldiğimizden beri
senin ekmeğini yemekteyiz. Senin havanı teneffüs etmekte, senin suyundan
içmekteyiz. Rezzak isminin tecellisi nimetler ile beslenmekteyiz. Kerem et bize
ey Rahman! Rahman isminle bizi şenlendirdin, Rahîm isminle şereflendir.
Rahmetin öyle büyük ki; düşünsek anlamaktan aciz biçare kullarını haşirde ve
ahirette yalnız başına bırakma. Bizlere iman lezzetini tattır ey Rahim!
Mağfiret et bizlere ey Gafur! Yokluktan gelen biz kullarını dünyayla
nimetlendiren sensin Ya Rabbim… Bizi imanla haşreyle, Cennetinle müjdele,
Cennette kavuşanlardan eyle. Sınırsız lütuflarla biz kullarını sevindiren
Rabbim; sayılı nefeslerimizi senin rızan doğrultusunda alıp vermeyi nasip eyle.
On sekiz bin âleme rahmet olarak gönderdiğin Habibullah’ın yolundan
ayrılmamamızı nasip et.
Lütufların, ihsanların,
nimetlerin, rızıkların, cömertliğin sonsuz ve sınırsızdır. Sen dünyanın
Rahman-ı Gani’si, ahiretin Gaffar-ı Rahîmisin. Bizlerden Rahmaniyyetini ve
Rahimiyyetini esirgeme. Bizim de tüm yarattıklarına şefkat ve merhametle
bakmamızı nasip eyle. Merhamet sahibi olanların en merhametlisisin.
Habibullah’a sınırsız şefaat hakkını vermen de senin Rahîm isminin bir
göstergesidir. Habibin Resulü Ekrem’i Makamı Mahmud’a, bizi Habibine ulaştır.
Ahirette kapılarını sonuna kadar açacak olan Rahim isminin hazine sandığından
bizleri de nasiplendir. Baki bir hayatın ebedi lezzetlerini bize de tattır. Cömert
sensin, Malik sen, Fettah sensin, Gaffar sen, Rahman sensin, Rahim sen. Haşrin,
ahretin, Cennetin güneşi Rahim isminin sahibi sen.. Zerre kadar hamd ibadet
hayır ne varsa yücelten sen, biri milyona eşdeğer kılan yine sen. Cennette
sonsuz dereceler bahşeyleyen, Kevser şarabından lütfeyleyen sen. Cenneti
altından ırmaklar akan köşklerle süsleyen Rabbim! Biz kullarını mahrum, mahzun,
mahcup eyleme. Resulünün yüzü suyu hürmetine bize de Rahîm isminle tecelli et.
İki cihan saadeti nasip eyle. Elimizden tut ne olur. Sırat-ı Müstakime ulaştır,
düştüysek kaldır, dünyada açtığın maddî ve manevî kapılara ahirette yenilerini
de ekle. Lütfeyle seni sevelim, lütfeyle kulluk edelim.
·
Özellikleri ve faydaları:
·
Bu ismin zikriyle meşgul olan kimsenin
üzerinden dünya stresi,sıkıntısı ve bunalımı kalkar.İçine huzur ve
rahatlık,gönlüne yumuşaklık dolar.
·
Sürekli okumayı adet edinen kimsenin istek ve
ihtiyaçları yerine gelir.Cenab-ı Hakk’ın
lutuf ve keremlerine mazhar olur.
·
Cimri bir kimseye okunursa cömertleşir.
·
Sürekli okuyan kimse, makam ve mevki
sahiplerinin yanında makbul bir kimse olur.İstediği işi olur.Çok kere denenmiş
ve her devasında beklenen sonuç alınmıştır.
·
Bu mübarek isim,mübarek aylardan birinde ,bir
kap içine yazılıp yağmur veya memba suyu ile bozularak,içinde eşkiyalık ve
kötülük bulunan kimselere içirilirse, kalbinden kötülük ve eşkiyalık kalkar,yumuşar.
·
Cuma günü ikindi namazından sonra “Ya
ALLAH,Ya Rahman” zikrine devam eden kimse,güneş battıktan sonra ALLAH’tan ne
isterse,isteği yerine gelir.
·
Bir kimsenin kalbini kazanmak ve sevğisini
kazanmak isteyen kimse,o kişinin ismininin harflerini tek tek kesik harflerle
bir kağıt üzerine yazıp,sonrada aynı şekilde Rahman ismi yazar
ve harflerini birbirine karıştırıp üzerine(774) “Ya Rahman” okursa
ALLAH’ın izniyle isteği yerine gelir,arzu ettiği sevgiyi ve dostluğu kazanır.
·
Günde (100) kere zikredenin kalbinde merhamet
duyguları gelişir.
·
Rahman ismini (298) kere yazıp üzerinde
taşıyan,her türlü bela ve afetlerden kurtulur.Bu mikdarda yazıp, evde saklansa
,ev sahibi,şerden hayra ,kötü ahlakdan güzel ahlaka döner.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder