YARATILANLARIN EN
YÜCESİ, EN ŞEREFLİSİ; GÜZEL ALLAHIMIZIN SEVGİLİSİ, İNSANLIĞI ÖLÜM UYKUSUNDAN
UYANDIRAN İLÂHİ SEVDA, KÂİNATIN GÖZBEBEĞİ, FAHR-İ EBEDİSİ, CANIMIZ, SIRRIMIZ,
NURUMUZ YÜCE EFENDİMİZ MUHAMMED MUSTAFA (SAV)…
LEVLÂKE LEVLÂK,
LEMMÂ HALAKTÜ’L-EFLÂK
(Sen olmasaydın,
Sen olmasaydın bu âlemleri yaratmazdım)
“BEN ALLAH İKEN
MELEKLERİMLE BERABER PEYGAMBERİME SALÂT-U SELÂM EDERİM. EY İNANANLAR, SİZ DE
SALÂT-U SELÂM GETİRİN, ONA İLETEYİM.”
(Ahzâb Sûresi,
Âyet 56) Bu âyet, Efendimizin ezel sırrını yansıtmaktadır.
“SEN NE GÜZEL VE
NE YÜCE BİR AHLÂK ÜZERİNDESİN”
(Kalem Sûresi,
Âyet 4) Bu âyet, Efendimizin asr-ı saadetteki, yani mutluluk çağındaki sırrını
açıklar.
“BİZ SENİ ÂLEMLERE
RAHMET OLARAK GÖNDERDİK”
(Enbiyâ Sûresi,
Âyet 7) Bu âyet de Efendimizin mutluluk çağından sonsuzluğa kadar yansıyan
hikmetini tarif eder.
Efendimize öyle
çok şeyler borçluyuz ki; bu uğuRda her türlü çabayı sarfedip, anlaşılmazları
kavramaya mecburuz.
Allah
gönüllerimizi Fahr-i Kâinat Efendimizin benzersiz nuru ile aydınlatsın, kendi
sırrı ile tanımamızı nasip etsin.
Fahr-i Kâinat
Efendimizin getirdiği ilkeler, mutluluğun vazgeçilmez anahtarıdır. Özellikle
çağımızda TÜM İNSANLAR, BU İLKELERE FARKINDA OLSUNLAR OLMASINLAR, BÜYÜK BİR
İŞTİYAKLA KOŞMAKTADIRLAR. İLME, İNSAN HAKLARINA SAYGI, SAĞLIĞA DEĞER VERME,
KADIN HAKLARINA HÜRMET, BUNLARIN EN GÖZE BATANLARIDIR.
NE ÇARE Kİ,
İNSANOĞLU FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZİN LÜTFEDİP GETİRDİĞİ BU GÜZELLİKLERİ, ZAMAN
PERDESİNE ALDANIP, KENDİM KEŞFETTİM SANIR.
ÂYET-İ KERİME ÇOK
NET, KESİN VE TARTIŞMASIZ BİR MESAJ GETİRMİŞTİR. NE, “BİZ SENİ MÜ’MİNLERE
RAHMET OLARAK GÖNDERDİK”, NE DE, “SENİ BEŞERİYETE RAHMET OLARAK GÖNDERDİK”
DİYOR; AKSİNE, APAÇIK BİR ŞEKİLDE:
“BİZ SENİ ÂLEMLERE
RAHMET OLARAK GÖNDERDİK” BUYURUYOR…
O HALDE, BU RAHMET
SIRRI İÇİNDE MELEKLER, CENNET, RUHLAR ÂLEMİ, LEDÜN ÂLEMİ GİBİ FARKLI MEKÂNLAR
OLDUĞU GİBİ, EVRENLERİN BİLİNMEZLİĞİNDEKİ TÜM MEKÂNLAR DA DAHİLDİR.
EFENDİMİZİN
İNSANLIĞA GETİRDİĞİ RAHMET
A) İLİM VE ONUN
KUTSALLIĞI
Yüce Kitabımız,
“OKU” emri ve ilmin kutsallığını tebliği ile inzâle başlamıştır.
Efendimiz, her
vesile ile erkek-kadın her inananın mutlaka okuyup yazmasını emretmiş, âlimin
mürekkebini şehidin kanı ile bir tutmuştur. Daha önemlisi, ne Kur’an ne de
Efendimizin hadisleri ilmi tanımlarken kesinlikle DİN İLMİ OLARAK AYIRMAMIŞ, AKSİNE
GENEL ANLAMDA İLMİ KUTSAL SAYMIŞTIR. EFENDİMİZ:
“İLİM ÇİN’DE DE
OLSA GİDİN ÖĞRENİN”
“HAKİKAT VE İLİM,
MÜSLÜMANIN KAYBOLMUŞ MALIDIR, NEREDE BULURSANIZ ALIN”
HadisleriyLe,
ilmin evrensellik kavramını ilk defa insanlığa tanıtmıştır. Hatırlayacağınız
gibi, BEDİR HARBİ ESİRLERİNE BİLE “OKUYUP, YAZMA ÖĞRETEN HÜRRİYETİNE
KAVUŞACAKTIR” FERMANI İLE İLME VERDİĞİ ÖNEMİ EMSALSİZ BİR ŞEKİLDE
SERGİLEMİŞTİR.
HİÇ KİMSE EFENDİMİZİN
İLMİ HERŞEYDEN ÜSTÜN TUTTUĞU GERÇEĞİNİ İNKÂR EDEMEZ.
Düşününüz ki,
Efendimizden bin yıl sonra İtalya’da GALİLE “Dünya dönüyor” dediği için idam
talebi ile yargılanmıştır. Ancak sözünden dönerek idamdan kurtulmuştur.
İslâmiyet’in ilme
verdiği önem, Horasanlı Cabir kanalıyla Cebir ilmini, Birûnu kanalıyla Fiziği,
İbn-i Sinâ kanalıyla Biyolojiye dayalı Tıbbı doğurmuştur. Bilim tarihi
konusunda tarafsız bilgilere sahip olmamamıza rağmen; bütün batılı tarihçiler,
teknolojinin temelinde yatan bu üç bilimin, yeryüzüne bu üç İslâm âlimi
tarafından hediye edildiğini kabul etmektedir. Daha önemlisi, İslâmiyet’in ilme
verdiği bu kutsallık, bu itibar, kesinlikle Rönesans’ın doğuşunda tek
faktördür. O zamana kadar, KİLİSE TAASSUBU VE BÜYÜCÜLÜK ÇILGINLIĞI İÇİNDE TAM
BİR KARANLIĞA BÜRÜLÜ OLAN AVRUPA, İSLÂM CEMİYETLERİNİN ÖZÜNDEKİ İLME SAYGI VE
BAĞLILIK, İLKESİNİ KEŞFEDEREK, GÖZÜNDEKİ PERDEYİ KALDIRMIŞTIR.
Bu bahsin anahtarı
olan, Efendimizin âlemlere rahmet sırrı içinde kim ilmi kutsal saymış ise, o
daha gelişmiştir.
“O İNSANA
BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETTİ” emri ile ilmin bütün insanlara has ilâhi bir nimet
olduğunu, beşeriyete yaygınlığını dile getirmektedir.
Bugünün dünyasının
insanlık adına, şüphesiz en üstün zaferi ilimdir. Bu ise, Efendimizin, âlemlere
rahmet sırrı içinde yaşıyan bir mûcizesidir. EFENDİMİZ DÜNYAYA TEŞRİF ETMESEYDİ
VE KUR’AN GELMESEYDİ, İLİM HİÇBİR ZAMAN KUTSALLAŞAMIYACAK, BUGÜNKÜ HÜRRİYETİNE
KAVUŞAMIYACAK VE İNSANLAR AVRUPA ORTA ÇAĞININ ZULMETİ ALTINDA MUTSUZ YAŞIYOR
OLACAKLARDI.
İBN-İ SİNÂ’NIN,
kendisinden yedi asır sonra, “KANUNNAME-İ TIP ” isimli eseri Avrupa’ya
gelmeseydi, hastahanelerde hastalara hâlâ tütsüler yapılacaktı. Horasanlı
Cabir’in Cebir kitabı kendisinden bin yıl sonra, Fransızların eline geçmeseydi,
BİRUNİ’yi batılı öğrenip FİZİĞİ tanımasaydı; çok daha önemlisi, Kur’an’ın
emrettiği ilmin kutsallığı ilkesi bütün dünyada duyulmasaydı, ARAŞTIRMACILAR
HÂLÂ BÜYÜCÜ DİYE YAKILACAKTI…
Bazı bilim
adamları bugünkü ilmin hür ve bağımsız saltanatını fikir cereyanlarıyla ilgili
saymak isterler. Halbuki, bilim tarihçileri çok iyi tesbit etmiştir ki, Batı
dünyasında önce akılcı bilim; fizik, kimya, biyoloji inkılâpları doğmuş,
sonradan bu bilimlerin getirdiği gerçekler, Batı’nın kördüğüm olduğu skolastik
düşünceye baş kaldıran fikirleri doğurmuştur.
Efendimizin
âlemlere rahmet sırrı içinde olayları seyretmenin ekzersizini kazanırsak, ilmin
19′ncu asırdaki bunalımlı, patlama devrinden sonra, çağımızda nasıl Allah’a
götüren sihirli bir nefes olduğunu sezeriz. Müsbet ilimdeki patlamalar,
çağında, yani geçen yüzyıl, peşinde inkârcı, materyalist, marksist düşünceleri
de sürüklemiştir. Ama bakınız: İçinde bulunduğumuz yılların bilimi, TEK TEK
KUR’AN ÂYETLERİNİ AÇMAKLA GÖREVLİ BİR MÛCİZE HİKMETİNİ ÂŞİKÂR ŞEKİLDE TAŞIYOR.
BÖYLECE, KUR’AN’IN NEDEN İLMİ KUTSALLAŞTIRAN ÂYETLERLE BAŞLADIĞINI GÖNÜL GÖZÜ
AÇIK OLANLARIN GÖRMEMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Çağımızın, ilim
açısından bulunduğu noktada fizik, astrofizik ve biyoloji açısından NEDEN
MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARININ SAHNEYE HAKİM OLMADIĞINI DÜŞÜNMEK, kendi kendine
sorup durmak, olayları dış yüzünden seyretmenin vazgeçilmez bir yargısıdır.
OLAYLARI GÖNÜL PENCERESİNDEN SEYREDENLER İSE, ŞU ÜÇ NOKTA ÜZERİNDE TELÂŞSIZ,
GÖNÜL FERAHLIĞI İLE OLAYLARIN İÇ YÜZÜNÜ SEZMEKTEDİR:
1- İLİM
EFENDİMİZİN SIRRIDIR VE EFENDİMİZ TÜM ÂLEMLERİN, TÜM BEŞERİYETİN RAHMET
ANAHTARIDIR. iNSANLARIN BİR KISMI FARKINA VARMASA DA,
2- BUGÜNKÜ
TEKNOLOJİ VE MEDENİYETİN TEMELİ OLAN FİZİK, MATEMATİK, BİYOLOJİ ANAHTARLARINI
BİLİME, HORASANLI ÇABİR, BİRUNİ VE İBNİ SİNÂ HEDİYE ETMİŞTİR…
3- HENÜZ İLMİN
MAVERASINDA SON SÖZÜ KİMLER SÖYLEMİŞTİR, YA DA SÖYLEYECEKTİR, O NOKTAYA
GELMEDİK.
AMA ŞUNU
KAVRIYORUZ Kİ, İLMİN MERKEZİNE DOĞRU YAKLAŞTIKÇA, ALLAH ÎMAN, KUR’AN
MÛCİZELERİNE HAYRANLIK HIZLA ARTMAKTADIR. İLME YAKLAŞIMDA ÖYLE BİR NOKTAYA
GELECEĞİZ Kİ;
YENİDEN KUR’AN
MÛCİZESİ BİR KEZ DAHA İHTİŞAMINI GÖSTERECEKTİR..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder